25 Mart 2014 Salı

Ne Olur Kimse Ölmesin

Dün "Suriye askeri uçağı sınır ihlali yaptığı için Türkiye tarafından düşürüldü" haberini hepiniz gibi ben de korku içinde izledim. 

İnanın haberi duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Acaba dedim,  olur mu dedim, sonra hayır, yok yok olmaz dedim.

Gezi süreci, müzakere süreci, yolsuzluk, kaset, şantaj, montaj, yerel mi genel mi yoksa hiçbiri mi olan bir seçim süreci geçiren ve bu nedenle zaten gergin bir gündemi olan ülkemin savaşa falan girmesini asla arzu etmiyorum. Hatta böyle bir olasılığın konuşulmasına, dile getirilmesine, çok doğal bir şeymiş gibi televizyonlarda haber konusu yapılmasına bile tahammülüm yok. 

görsel alıntıdır
Ülkemin sebepsiz ve gereksiz bir savaşa girmesini asla istemiyorum. Canım ülkemi savaşın değil barışın temsilcisi olarak görmek istiyorum. 

Yüzyıllardır savaşan bir toplum olarak anıldık, artık savaşa hayır diyen ve barış içinde yaşayan bir toplum olarak anılmak istiyorum. 

İnanın arkadaşlar dünden beri kendimi çok kötü hissediyorum. Savaşın kan, gözyaşı, ölüm ve masum çocukların katliamı olduğunu biliyorum ve bu nedenle savaşa şiddetle hayır diyorum...

Bu konuda herkesin gereken sağduyuyu  göstermesini bekliyorum. Savaşa kabadayılık olsun diye girmek belki bir nebze olsun kendinizi güçlü hissetmenize neden olabilir ancak şunu unutmamak gerekir ki: 

Savaş demek yüzlerce insanın katli demektir. 

Savaş demek yıkım demektir.

Savaş demek doğa katliamı demektir. 

Savaş demek çocuk katliamı demektir. 

Savaş demek sadece ve sadece ÖLÜM demektir. 

Barış içinde ve sevgiyle kalın...

görsel alıntıdır

21 Mart 2014 Cuma

Bugün İyi Hissetmiyorum

Bugün kendimi kötü hissediyorum. İçi boşalmış bir çuval gibiyim. 

Dün akşam istemediğim halde eşimle bir tartışma yaşamak zorunda kaldım. 

Eşimin dün akşam bana yapmış olduğu haksızlık nedeniyle bugün iyi hissetmiyorum hatta kendimi çok mutsuz hissediyorum. 

Tüm çiftler gibi zaman zaman bizim de sorunlarımız olabiliyor. Sorunları tartışmak yerine konuşarak halletmekten yana olan bir insanım.

Ancak bazı ilişkilerde bir taraf daha baskın olduğu için diğer taraf daha fazla idare etmek zorunda kalabiliyor. Buna daha fedakar ya da daha ezilen taraf da diyebilirsiniz.

İkili ilişkilerde daha fazla fedakarlık yapan, alttan alan, idare eden taraf her zaman daha çok yıpranıyor. Bizim ilişkimizde de her zaman verici ve fedakar olan taraf ben oldum. 

Yaşamış olduğum tecrübeye dayanarak, ilişkinizde fazla fedakar olup kişiliğinizden, amacınızdan, hayatınızdan bir şeylerin kaybolup gitmesine izin vermeyin derim. İtiraf ediyorum, ben hayatımın kendi dışımda şekillenmesine izin verdim, her zaman kendi isteklerimi ikinci plana attım ve bu şekilde yaşamayı öğrenmek zorunda kaldım. 

Özellikle evlilik arefesinde olan, nişanlanmak üzere olan arkadaşlar size naçizane bir tavsiyede bulunmak isterim.  Aşkınızı ve sevginizi doyasıya yaşayın, bu sizin hakkınız. Elbette aşkınızı yaşarken ayaklarınız yerden kesilecek ve havalarda uçtuğunuzu zannedeceksiniz. Aşkın doğasında bu var zaten. Aşk dünyayı toz pembe görmenize neden olacak. 

Aşık olmanız demek, kendinizi ezdirmeniz demek değil...  Kendinizden çok fazla ödün vermeniz haksızlığa uğramanıza neden olabilir. O nedenle aşkınızı doya doya yaşayın ama kendinizi asla ikinci plana atmayın. Yıllar sonra bunun için geç kalmış olabilirsiniz. 

Sevgiler....


19 Mart 2014 Çarşamba

Sonunda Ben de Mim'lendim...

Beğenerek takip ettiğim bloglardan birisi olan Bir Delinin Pembe Defteri tarafından mim'lendiğimi okuduğumda çok heyecanlandım. 

Daha önce blogger arkadaşların birbirlerini  mim'lediklerini okuduğumda mim de ne ola ki diye düşünüyordum ama ne yalan söyleyim mim hakkında bir bilgim yoktu. Zira ben acemi bir blogger olarak blog ve blog ilişkileri hakkında  bilgi eksikliğim olduğunu kabul ediyorum. 

Sabah blog sayfamı ve yorumları okumak için bilgisayarımın karşısına geçtiğimde Bir Delinin Pembe Defteri'nin kişisel bloglar arasındaki trafiği artırmak için mim'leme başlattığını ve ilk olarak da beni mim'lediğini öğrendim. İşin gerçeği çok heyecanlandım. Hem ilk mim'lenen blog olmaktan hem de mim'in ne olduğunu bilmemekten dolayı.

Neyse lafı çok uzattım. Sevgili arkadaşım cevaplamam için  üç tane soru hazırlamış. Bu soruları kendi blog sayfasında önce kendisi cevaplamış. şimdi ben de bu sorulara cevap veriyorum.

1.Soru: Neden "Bilgicellim?"

İlk defa blog sayfası açmaya karar verdiğimde blog sayfamın ismi üzerinde çok düşündüm. Kendimi sorguladım, ben hangi konularda yazı yazmak istiyorum diye. O zaman kendime şöyle cevap verdiğimi hatırlıyorum; "ben insanların ve benim  merak ettiğim konuları araştırıp bu konular hakkında yazılar yazacağım." Amacım asla biliyormuş gibi davranıp ukalalık yapmak değil. Tam aksine kendim araştırıp öğrenirken takipçilerimin de öğrenmesini sağlamak. Yazılarımı okuyan takipçilerimi bir nebze olsun bilgilendirebildiysem, insanlar merak ettikleri bir konuda benim blog sayfam aracılığı ile bilgi alabildilerse ne mutlu bana...

2.Soru: Hayat felsefeni belirleyen söz?


O kadar çok söz var ki, hangisi söylesem diye düşünmedim değil. Hayat felsefemi en güzel Hacı Bektaş-i Veli'nin;

"ELİNE, BELİNE, DİLİNE SAHİP OL." sözü anlatıyor.

3.Soru: Kendinle ilgili 3'ü doğru 4 şey söyle... (hangisi yalan biz bulalım.)

1- Okumayı çok seviyorum.
2- Haksızlığa hiç tahammülüm yok.
3- Her şeyi kafaya takan ve hayatı kendine zehir eden bir insanım.
4- Bazen çok acımasız olabiliyorum.

Ben de mim pasımı atıyorum ve sevgili hayata dair seni mim'liyorum. Umarım mim pasıma cevap verirsin. Sevgilerimle...


14 Mart 2014 Cuma

Flaş Haber! Devlet Hastanelerinde Kürtaj Sessiz Sedasız Yasaklandı

Yasakçı zihniyet yine hortladı ve devlet hastanelerindeki kürtaj uygulamasını kaşla göz arasında kaldırıverdi. 

Evet, yanlış okumadınız. Artık,  devlet hastanelerinde kürtaj yapılmıyormuş

Neden yapılmıyor? Çünkü, hastanelerin online kayıt sisteminde bulunan tıbbı tahliye kodu kaldırıldı ve dolayısı ile devlet hastanelerinde kürtaj yasaklanmış oldu. Yetkililer yasak yok dese de haberler 14 Şubat 2014 tarihinden beri devlet hastanelerinde kürtaj yapılmadığını gösteriyor.

Online kayıt sisteminde tıbbi tahliye kodu ile bahsedilen şey devlet hastanelerinde 10 haftalık gebeliğe kadar yasal olarak uygulanan kürtaj işlemlerini kapsıyor. Ancak bu kodun kaldırılması kadınların kürtaj isteği ile randevu almasına engel oluyor. Doktorların da eli kolu bağlanıyor.

9 Mart 2014 Pazar

İnsanları Dili, Dini, Irkı, Mezhebi ya da Siyasi Düşüncesi Nedeniyle Ötekileştirmek Doğru mudur

Ötekileştirmek, bir insanı, bir topluluğu, bir halkı, bir grubu vb. düşüncesi, dili, dini, ırkı, mezhebi nedeniyle yok saymak, görmezden gelmek, değersizleştirmek, kabul etmemek, düşman görmek olarak tanımlanabilir.

Dünya üzerinde, her renk, her ırk, her din, her mezhep ve her düşünce var olmayı hak etmektedir. Hiç bir din, ırk, mezhep ya da düşünceyi yok saymak ve öteki olarak görmek ya da göstermeye çalışmak doğru değildir.

Ötekileştirme haksız bir uygulamadır ve ötekileştirmeye çalıştığınız insanlar ve toplumlar üzerinde yaralayıcı bir etkisi vardır. Farkına varın ya da varmayın, ötekileştirmeye çalıştığınız insanların canını fazlasıyla yakarsınız.

7 Mart 2014 Cuma

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun

KADINLARIMIZ

Toprak öyle bitip tükenmez, dağlar öyle uzakta
Sanki gidenler hiçbir zaman 
hiçbir menzile erişemeyecekti.

Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerleriyle 
Ve onlar
ayın altında dönen iki tekerlekti. 

Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altında akan
toprak, toprak ve topraktı.

Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında 
Koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.

Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri 
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri 
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban rengi sap çeker gibi 
aynı yürek ferahlığı
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.

Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.

Ve ayın altında kağnılar yürüyordu
Akşehir üzerinden Afyon'a doğru.

             Nazım Hikmet RAN

Ülkemizde ve dünyada yaşayan tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum. Ezilen, dayak yiyen, eşi ya da bir yakını tarafından dövülen, eşi ya da bir yakını tarafından öldürülen, hor görülen, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören, cinsel istismara uğruyan, anamız, kız kardeşimiz, eşimiz, kızımız olan, olmayınca bir yanımız eksik kalan tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü sözde değil özde kutluyorum.

Sevgilerimle...

görsel alıntıdır

6 Mart 2014 Perşembe

Şiddetli Baş Ağrısı Nasıl Geçer

Başım ağrıyor. Ağrımak falan değil resmen zonkluyor. 

Şakaklarımdan başlayan ağrı tüm beynimi kaplıyor.

Ağrı kesici içtim, bana mısın demedi... Beynim çıkacak sanki, başımı eğdiğimde ağrının şiddeti daha da dayanılmaz hale geliyor. Ben de açtım blog sayfamı ve başladım baş ağrısına neden olan etkenleri araştırmaya ve bunları sizlerle paylaşmaya...

Peki, bize hayatı zindan eden baş ağrısı neden meydana gelir? Baş ağrısının nedenleri nelerdir?

Baş ağrısı nörolojik bir rahatsızlık nedeniyle ortaya çıkabileceği gibi, stres, sinir, üzüntü gibi psikolojik nedenlerle de ortaya çıkabilir. Baş ağrısı deyince aklımıza en çok migren gelir. Ancak her baş ağrısı migren değildir. Bunun ayrımını ancak uzmanlar yapabilir.  

Baş ağrısı ile psikolojik rahatsızlıklar bir arada görülebilir. Bir olay karşısında aşırı üzülen ve strese giren pek çok kişinin "başım ağrıyor" dediğini duymuşuzdur. Psikolojik etkenler baş ağrısını artırabilir ya da süresini uzatabilir. Baş ağrısına psikolojik rahatsızlık hikayesi eşlik ediyorsa baş ağrısı psikolojik baş ağrısı olarak adlandırılır.  

Gerilim tipi baş ağrısı ise tam da benim durumumu anlatıyor. Kaygı, yorgunluk ve endişe gibi sebeplerle ortaya çıkan  bu baş ağrısı, en sık rastlanan baş ağrısı türüymüş. Özellikle kadınlarda daha sık rastlanan gerilim türü baş ağrısı migren kadar şiddetli olmamakla birlikte daha uzun süre devam edermiş. Bir kaç gündür baş ağrısı çekiyorum ve ağrı kesici içmeme rağmen baş ağrım azalmıyor.

Gerilim tipi baş ağrısının en önemli özelliği başın her iki yanında ve alında sanki çemberle sıkıştırılıyormuş gibi ağrı oluşmasışmış. Bu ağrı hemen geçebileceği gibi bir hafta  bile sürebilirmiş.  

Peki, baş ağrısını geçirmek için ne yapmak gerekir? 

Ilık bir banyo yapabilirsiniz. 

Ağrı kesici alabilirsiniz. Ağrı kesiciyi almak için baş ağrısının çok şiddetlenmesini beklemeyin, aksi takdirde ağrı kesici etki etmeyebilir.

Şayet baş ağrınız migrenden kaynaklı ise düzenli olarak sağlık kontrolünüzü yaptırmalısınız. Ağrının şiddeti çok fazla ise, en yakın hastanenin acil servisine başvurabilirsiniz.

Migren tipi baş ağrısında hareket etmek baş ağrısını daha da artırabilir, o nedenle dinlenmeyi tercih edin ve mümkünse hiç hareket etmeden yatın. 

Migren tipi baş ağrısı ve sinirsel baş ağrılarında tülbentle başı sıkmak faydalı olabilir. 

Sinirsel ve gerilim tipi baş ağrılarında başa ve boyun bölgesine masaj yapılması ağrının azalmasında etkili olabilir. 

Ben de sıcak bir çay içip, erkenden uyumak istiyorum, bugün baş ağrısı beni fazlasıyla yordu, kendimi iyi hissetmiyorum. 

Hayatımın en yoğun(!) günlerini yaşadığım şu günlerde stres ve kaygıdan kaynaklanan gerilim tipi baş ağrısı çektiğimi düşünüyorum. O nedenle kaygılarım sona erdiğinde baş ağrılarımın da sona ereceğini umut ediyorum. Umarım öyle olur, yoksa bu baş ağrısı çekilecek gibi değil... 

Sevgiyle kalın...