10 Ocak 2014 Cuma

Yağışsız Geçen Kış Ayları Kurak Bir Yazın Habercisi Olabilir mi

Farkında mısınız?  Bu kış oldukça kurak geçiyor.

Türkiye'nin birçok bölgesinde bu kış maalesef beklenen kar ve yağmur yağışı gerçekleşmedi. 

Çiftçiler, tarladaki ekinin kuraklık nedeniyle çimlenip boy atmadığından şikayetçi.

Türkiye'nin birçok bölgesinde baraj gölleri sinyal vermeye başladı. Birçok barajda doluluk oranı ciddi derecede düşmüş durumda.

İstanbul'da belirli aralıklarla yaşanan kuraklık bu yıl da kendini gösterdi. İstanbul'un yanı sıra başkent Ankara, Konya, Tunceli, Sivas, Çorum, Nevşehir illeri de bu kışı kurak geçiren ve kuraklıkla mücadele edecek illerimiz arasında yer alacak gibi görünüyor. 

Görünen o ki, ocak ayı da kurak geçiyor. Tarlasındaki ürünün büyüyebilmesi için çiftçi gözünü şubat ve ilkbahar aylarında yağacak yağmura dikti. Yağmur yağmaz da ilkbahar ayları da kurak geçerse vay halimize diyorum.

Orta Anadolu Bölgemiz Türkiye'de tarımın kalbidir. İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan başta Ankara, Konya, Nevşehir, Sivas, Çorum, Yozgat gibi tahıl üretiminde önemli şehirlerimiz yağış olmazsa kuraklık ile karşı karşıya kalabilir. Buğday, arpa, mercimek, nohut, fasulye gib tahıl ürünlerinin yoğun olarak  üretildiği bu topraklarda yaşanması olası bir kuraklığın hem üreticiyi hem de tüketiciyi birçok yönden olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz.  

Birçok ilimizde bulunan barajların sinyal vermeye başlaması ve toprağın kuraklık belirtileri göstermeye başlaması üzerine suyu nasıl daha verimli kullanabiliriz konusu yeniden gündeme geldi. 

Türkiye, su kaynaklarını korumakta çok fazla başarılı olamayan bir ülke ne yazık ki.  Türkiye'de kuraklık nedeniyle birçok gölün kuruma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu biliniyor. Kurumaya başlayan bu göllere kuruduğu için artık kullanılmayan gölleri de eklediğimizde tehlikenin boyutu çok daha iyi anlaşılacaktır. 

Dünyada hızla çölleşen ülkelerden birisi de maalesef Türkiye.  Ülkenin son 60 yıl içinde 2 milyon hektarlık sulak ve bereketli tarım arazisinin kuruduğunu ve bereketsiz topraklara dönüştüğünü ve birçok gölün de kuruyarak kullanılamaz hale geldiğini biliyor muydunuz?

Bütün bunlar yaşanırken ne vatandaş olarak biz ne de devlet olarak yöneticiler kuraklıkla yeteri kadar mücadele ediyoruz.  Suyla ilgili hiç sorunumuz yokmuş gibi davranmak kendimize ve gelecek nesillere yapabileceğimiz en büyük kötülüktür. Su kaynaklarımızı teker teker kaybetmeye başlamışken geç kalmadan bir an önce önlem almalı, susuzluk ve kuraklığa karşı etkin mücadele yöntemleri  ve çözüm yolları üretmeliyiz. 

Küresel ısınma ile birlikte gündeme gelen su sorunu ve kuraklık kendini bu kış biraz daha fazla hissettirdi. Önümüzdeki yaz aylarının diğer yıllara oranla daha  kurak geçme olasılığı ne yazık ki çok yüksek.  Kuraklık nedeniyle yağış almayan tarım arazilerinde arpa, buğday, mısır, fasulye, nohut, meyve ve sebze yetişmesi gittikçe zorlaşacak, tarladaki ürünün verimi düşecek. 

Önlem alınmadığı takdirde bugün bir nebze de olsa atlatabildiğimiz kuraklık sorunu zaman içinde daha da derinleşecek ve atlatmakta zorlanacağımız bir boyuta ulaşacak. 

Ülkesini ve dünyayı seven bir vatandaş olarak geleçek nesillere güzel bir dünya bırakmak istiyorsanız ve kuraklıkla mücadelede üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirmeye kararlıysanız başlangıç olarak şunları yapabilirsiniz: 

Suyu ne kadar harcadığınızı hesaplayın. Ne kadar su harcadığınızı bilmeniz tasarruf yaparken harcamanızı azaltmanıza yardımcı olacaktır. 

 Çamaşır ve bulaşık makinelerinizi dolu çalıştırmaya özen gösterin. 

Temiz ancak kullanmadığınız suları biriktirerek balkonunuzu yıkayın ya da çiçeklerinizi sulayın. 

Musluklarınızı su tasarruf özelliği olan musluklarla değiştirin. 

Bulaşıklarınızı bulaşık makinasında yıkayın. Böylece daha az su harcarsınız.

Özellikle kış aylarında duş için sıcak su beklerken akan soğuk suyu kovaya doldurup temizlikte kullanın. 

Dişlerinizi fırçalarken musluğu kapatmayı sakın unutmayın. 

Su faturalarınızı takip edin. Fatura takibi, almış olduğunuz tasarruf önlemlerinin işe yarayıp yaramadığınızı görmenizi sağlar. 

Kızartma yağlarını kasinlikle lavabolara dökmeyin. 1 litre atık yağın 1 milyon litre içme suyunu kirlettiğini unutmayın.

Pilleri çevreye atmayın. Pillerin içinde bulunan ağır metallerin temiz su kaynaklarını kirlettiğini unutmayın. 

Ormanları koruyun. Ağaçları keserek ormanları yok etmeyin. Ormanların bu dünyanın akciğerleri olduğunu ve önemli bir yağmur kaynağı olduğunu asla unutmayın. 

Arabanızı kovayla temizleyin. Hortum kullanarak gereğinden fazla su harcamayın. 

Yağmur suyunu sulama suyu olarak kullanmanızı sağlayacak depolama sistemine bir an  önce sahip olun. Böylece bahçenizi depoda biriktirmiş olduğunuz yağmur suyu ile sulayabilirsiniz. 





9 Ocak 2014 Perşembe

Fidyeci Yazılım Nedir

Bilgisayar korsanları ne yazık ki, hız kesmiyor. Gün geçmiyor ki, bilgisayar korsanları tarafından yeni bir yazılım bulunup bilgisayar kullanıcıları tehdit altına sokulmasın.

Son yıllarda ortaya yeni bir yazılım sürüldüğünden birçok kişinin haberi olmayabilir. Bilgisayarları tehdit eden bu yeni tehdidin adı fidyeci yazılım.

Fidyeci yazılım adından da anlaşılacağı gibi bir dolandırıcılık sistemi. Cihazına fidyeci yazılım bulaşan ve kurban olarak seçilen kişilerden, yazılımı yükleyen dolandırıcılar fidye talep ediyor. Evet, yanlış duymadınız bu yazılımın bulaştığı bilgisayar sahipleri ne yazık ki bu çeteye para ödemek zorunda kalıyor.

Fidyeci yazılım nedir? Fidyeci yazılım çoğunlukla porno siteleri aracılığı ile bulaşan bir yazılım türü. İlk defa 2009 yılında Rusya'da ortaya çıkan bu yazılım  açılır pencereler aracılığı ile gönderilen ve bilgisayar kullanıcısını suçlayan mesajlar ile kendini gösteriyor. 

Fidyeci yazılımların hedef kitlesi daha çok porno siteleri ve porno sitelerinde zaman geçiren insanlar. Bu yazılım daha çok açılır pencerelerden kullanıcının suç işlendiğini ima eden mesajlar aracılığı ile ortaya çıkıyor.

 Yazılımın amacı bilgisayar kullanıcısını korkutmak ve utandırmak. Açılır pencerede yayınlanan mesaj aracılığı ile kullanıcıya yasa dışı faaliyette bulunduğu ve bu nedenle  bilgisayarına el konulduğu mesajı veriliyor.

Cihazına fidyeci yazılım bulaşan bilgisayar sahibine, mesaj aracılığı ile yasa dışı faaliyetinden dolayı ceza ödemesi gerektiği söyleniyor.

Fidyeci yazılımların bulaşma adresi çoğunlukla porno siteler olduğu için ekrandaki mesaj kullanıcının hem utanmasına hem de suç işlediğini sanmasına neden oluyor. 

Bilgisayarına fidyeci yazılım yüklenen kullanıcıların birçoğu ne yazık ki dolandırıcıların bu oyununa alet oluyor ve talep edilen parayı dolandırıcılara ödemek zorunda kalıyor.  

Fidyeci yazılım nedeniyle virüs bulaşan bilgisayar kilitleniyor ve virüs silinene kadar kesinlikle kullanılamıyor. Virüs aynı zamanda bilgisayarın yerini saptayarak mesajı özel hale getiriyor. Yani, Türkiye'deki bir bilgisayara gelen mesaj Türk Polisi logosu ile görülüyor ve kullanıcının gözünde daha inandırıcı bir hal alıyor. 

Fidyeci yazılım çeteleri tarafından bir yılda 5 milyon dolar toplandığı tahmin ediliyor. Bu rakam sorunun boyutunu göstermesi bakımından oldukça çarpıcı. Zira, bilgisayarına fidyeci yazılım bulaşan ve bu sorundan kurtulmak için 300-500 dolar arasında bedel ödeyen kurbanlar olduğu biliniyor.

Dünyada faaliyet gösteren fidyeci yazılım çetesi 16 olarak tahmin ediliyor. Çetelerin fidyeyi tahsil etme şekli ise yine internet oluyor. Elektronik ödeme şeklinde tahsil edilen bu paranın geri alınma ihtimali kesinlikle yok. Fidyeci yazılımlar ödeme aracı olarak MoneyPak, Ukash ve paysafecard kullanıyorlar.

Bu tür kötü yazılımlara karşı cihazınızı koruyabilmeniz için cihazınıza mutlaka antivirüs programı yüklemeniz gerekiyor. Yükleyeceğiniz bir antivirüs programı, bilgisayarınızı  korsanlar tarafından yüklenmesi olası kötü yazılımlara karşı koruyacaktır.

  

8 Ocak 2014 Çarşamba

İnternet Bağımlısı Olan Çocuğa Bilgisayarı ve İnterneti Tamamen Yasaklamak Doğru mudur

Bilgiyasar bağımlılığı ne yazık ki çağımızın hastalığı. İnternete de kolayca erişebilen bilgisayar bağımlıları aynı zamanda potansiyel bir internet bağımlısı oluyorlar. 

Bilgisayarla birlikte hayatımıza dahil olan internet etkili bir iletişim aracı. Ancak interneti amacı dışında kullanmak kullanıcı üzerinde tüm bağımlılık yapan şeyler gibi (örneğin alkol gibi) bağımlılık yapabilmekte. 

İlköğretim çağındaki çocuklar ve ergenlerde çok sık görülen bu rahatsızlık yetişkinlerde de görülebilmekte. Yetişkinler arasında da internet bağımlısı olanların sayısı maalesef azımsanmayacak kadar çok. Evli çiftler arasında internet bağımlılığı nedeniyle boşanan çiftlerin dahi bulunması manidardır.


İstanbul'da açılan özel bir internet bağımlılığı kliniği'ne  başvuranların yarısından fazlasına internet bağımlısı teşhisi konulmuş olması, konunun ciddiyetini göstermesi bakımından çok önemlidir. 

İnternet bağımlılığı en çok ilkokul çağındaki çocuklar ile 16-21 yaş aralığındaki gençler arasında görülüyor. Öyle ki, bu çocukların bir kısmı internette zaman geçirebilmek için okuldan bile kaçmayı göze almaktadır. 

İlk defa Ivan Goldberg tarafından 1995 yılında ifade edilen internet bağımlılığı sendromu, zaman içinde herkes tarafından kabul edilen bir rahatsızlık olarak kabul edilmiştir. 

 Şimdi, tüm anne ve babalar şunu merak ediyor; internet bağımlısı olan bir çocuğa interneti ve bilgisayarı tamamen yasaklamak doğru mudur?

Hayır, interneti yasaklamak doğru değildir aksine çocuklar üzerinde yasak olan şeyler her zaman daha fazla ilgi uyandırır. Bu nedenle aileler bilgisayar ve interneti tamamen yasaklamak yerine çocukla anlaşma yolunu seçmelidir. Tamamen yasaklama yerine çocuğun belirli aralıklarla bilgisayar başında zaman geçirmesine izin vermek çocukları daha memnun eder. 

Çocukların internet hakkında doğru bilgilendirilmesi çocukların doğruyu bulmasına yardımcı olacaktır. Doğruya ulaşma yolunda çocukların bazen küçük yanlışlar yapmasına müsamaha göstermek gerekir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan aile fertleri serinkanlı olmalı çocuğa ceza vermek yerine onunla iletişim kurmaya çalışmalıdır. 

Çocuklar internet konusunda aile tarafından yönetildiğini hissetmemelidir. İnternet konusunda onlarla karşılıklı konuşmak en doğrusudur. Aileler onları yönetmek değil aksine yönledirmek istediğini belli etmelidir. Böylece çocuk kendini daha özgür hissedecektir.  

İnternet bağımlılığı dikkat edilmediğinde ciddi bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkar. Uzmanlar ise  bu rahatsızlıktan interneti yasaklayarak kurtulmanın mümkün olmadığını belirtiyorlar. O nedenle internet bağımlısı çocuğu olan aileler interneti yasaklayarak önlem aldığına inanmamalıdır. 

 Çocuğunun ileri derecede internet bağımlısı olduğunu düşünen ve çocuğunu bu bağımlılıktan kurtarmak isteyen aileler mutlaka profesyonel destek almalı, çocuğun internetten uzaklaşmasına yardımcı olabilecek sosyal aktivitelere katılmasını sağlamalıdır. Çocuk ne kadar fazla sosyalleşirse internette o kadar az zaman geçirmeye başlayacaktır. Sosyalleşmeye başlayan çocuk, internet bağımlılığından da zaman içinde kurtulmayı başaracaktır.




Giyilebilir Teknoloji Nedir

Akıl almaz teknolojik gelişmelere paralel olarak hayatımıza giren terimlerden birisi de giyilebilir teknoloji terimidir. Gün geçmiyor ki teknoloji dünyasında yeni bir cihaz yeni bir sistem ortaya çıkmasın. 

Son zamanlarda hayatımıza giren yeniliklerden birisi de giyilebilir teknoloji dediğimiz cihazlar oldu. Teknolojik aletleri kullanmaktan o kadar çok hoşlanmaya başladık ki, teknoloji devleri bizim için giyilebilir cihazlar ürettiler. 

Bir zamanlar Kara Şimşek isimli bir dizi vardı. O dizide  konuşan bir araba ve arabanın sürücüsü David vardı. Sürücü arabasıyla konuşmak için kolundaki saati kullanırdı. 

O zaman hayal gibi görünen bu teknoloji artık hayal değil akıllı saatler sayesinde gerçek oluyor. 

Yeni üretilen giyilebilir teknolojik ürünler sayesinde teknolojiyi üzerimizde taşıyor olmak birçok kişiyi fazlasıyla heyecanlandırıyor olmalı. 

Akıllı telefon ve tabletlerden sonra teknoloji dünyasındaki gelişmeler hız kesmeden devam ediyor. Peki, giyilebilir teknoloji nedir 

Bilgisayar dünyasındaki teknolojik gelişmelere paralel olarak geliştirilen, saat, gözlük, bileklik vb. şeklindeki aksesuarlar teknolojinin her daim kullanılmasını sağlıyor. Bu aksesuarlar sayesinde gündelik hayat daha kolay bir hal alıyor. Hayatı kolaylaştıran ve teknolojiyi giyilir hale getiren bu cihazlar da giyilebilir teknoloji şeklinde tanımlanıyor. Yeni üretilmeye başlanan akıllı saatler, gözlükler ve benzeri aksesuarlar fotoğraf ve video çekmekten görüşme yapmaya, adres sorgulamaktan ses kaydı yapmaya kadar pek çok işlemi yapabilmenizi sağlıyor.

Giyilebilir teknoloji ürünleri belirli organlara (göz, kol vb.) göre tasarlandığı için kullanıcısına taşıma ve kullanım kolaylığı sunuyor. Akıllı telefon ve televizyonlardan sonra giyilebilir cihazlara olan ilgi de her geçen gün biraz daha artış gösteriyor. 2018 yılına kadar bu cihazlardan 130 milyon adet satılacağı tahmin ediliyor. Kısaca, birkaç yıla kadar bu ilginç cihazları birçok kişinin üzerinde görmeye başlayacağız demektir. 


görsel alıntıdır
Google Glass giyilebilir teknoloji serisinin ilk ürünü olarak dikkat çekiyor. Giyilebilir teknolojik gözlük olan Google Glass sayesinde merak ettiğiniz bir soruyu araştırabilir, adres arayabilir,  fotoğraf ve video çekebilirsiniz.

Giyilebilir cihazlar arasında en çok ilgiyi çeken bir diğer ürün ise akıllı saatler. Samsung tarafından üretilen akıllı saat Samsung Galaxy Gear ilgiyi üzerinde toplamayı başardı. Samsung akıllı saat üretiminde serinin ikinci ürününü piyasaya sürmeye hazırlanıyor.

Sony de akıllı saat üreten markalardan. Sony Smartwatch akıllı saatler de ilgi gören giyilebilir ürünler arasında. Sony de Samsung gibi serinin ikinci ürününü piyasaya sürmeye hazırlanıyor. 

Giyilebilir cihazlara bir diğer örnek ise giyilebilir fitness cihazları. Giyilebilir fitness cihazları da kullanıcısına adım sayma, kalori hesaplama gibi işlemleri kolayca yapma imkanı tanıyor. 

7 Ocak 2014 Salı

Mevlana'nın Beni Çok Etkileyen "Etme" Şiiri

Mevlana'nın "Etme" şiirini çok seviyorum. Bu şiiri ne zaman okusam çok etkilenirim. Şiir için Mevlana ile çok sevdiği arkadaşı, sırdaşı ve dostu Şems-i Tebrizi arasındaki aşkın söze dökülmüş hali dersek çok da abartmamış oluruz. 

Konya'da Şems-i Tebrizi ile Mevlana'nın dostluğunun ilerlemesi bu dostluğun ve muhabbetin ahali tarafından çok kıskanılmasına neden olmuş. O dönem Konya'da Mevlana ve Şems'in dostuluğunu çekemeyen kendini bilmezler birçok dedikodu üretmiş. Şems, Konya halkının hakaret ve dedikodularına daha fazla dayanamayınca Konya'yı terk etmiş. Mevlana ise dostunun gidişi karşısında çok üzülmüş. 

Mevlana'nın "Etme" şiirini, çok sevdiği ve saydığı, dostu, yoldaşı ve biricik arkadaşı Şems-i Tebrizi'nin Konya'yı terk etmesinden sonra O'na duyduğu büyük özlemle kaleme aldığını biliyor muydunuz? İşte Mevlana'nın ünlü "Etme" şiiri:

ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yara, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun, yabancı? 
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru, 
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, alt üst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle alt üst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ile yokun üzerinde olan kişi, 
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan,ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Bizim dudağımız kurur, sen kuruyacak olsan,
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi, 
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O şekeri o zehirle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığı da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil. 
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
                                         
                                     Mevlana Celalettin Rumi






İnatçı Grip Salgınına Karşı Dikkatli Olun


Son günlerde herkes dünyadaki ve Türkiye'deki grip
salgınını konuşuyor. Kış aylarında artış gösteren grip vakaları son günlerde hem dünyada hem de ülkemizde birçok insanın yatak döşek yatmasına neden oluyor.

Hastanelere öksürük, ateş, baş ağrısı, burun tıkanıklığı ya da burun akıntısı, kas ve eklem ağrısı şikayetiyle başvuranların sayısı son bir aydır çok artmış.

Doktorlar bu grip salgınını domuz gribi ile karıştırmamak gerektiğini söylüyorlar. Yani söylendiği gibi salgın domuz gribi salgını değil ama domuz gribinden daha inatçı ve daha beter bir grip salgını

Ülkemizde yaygın olarak görülen grip vakalarının domuz gribi olmadığına dair resmi açıklama Sağlık Bakanlığı tarafından yapıldı. Türkiye'deki grip salgınına domuz gribi neden olan virüs değil H3N2 virüsü neden oluyor. 



Son bir aydır görülen grip ve soğuk algınlığı şikayeti nedeniyle birçok insan yatak döşek yatmak zorunda kalıyor. 

Gribin ne menem bir hastalık olduğunu hepimiz biliriz. H3N2 virüsünün neden olduğu grip vakaları ise daha ağır seyrediyormuş. Hastalıkta ilk 48 saatin çok önemli olduğu belirtiliyor. 

Uzmanlar salgına karşı herkesin dikkatli olması gerektiğinin altını çiziyorlar. Özellikle risk grubunda bulunanların önlem alması gerektiğini belirten uzmanlar, kronik hastalığı olanlar, yaşlılar ve çocukların hastalığa karşı korunması gerektiğini belirtiyorlar. 

Peki grip hastalığından korunmak ve kurtulmak için ne yapmalısınız?

  • Ellerinizi sık sık yıkayın.
  • Kalabalık ortamlarda bulunmayın. 
  • Öksürürken ya da hapşırırken ağzınızı kapatın.
  • Hasta insanlarla yakın temastan kaçının.
  • Kronik hastalığı olanlar, yaşlı ve çocuklar mutlaka grip aşısı olmalı. 
  • Yakınınızda hasta birisi varsa bardak, çatal, kaşık, havlu vb. eşyaları ortak kullanmayın. 
  • Ateş, öksürük, burun akıntısı, kas ve eklem ağrısı gibi hastalık belirtileri başlamış ise zaman geçirmeden doktora başvurun. 
  • Hastalık sırasında bilinçsizce ilaç kullanmayın, özellikle antibiyotikleri doktor tarafından uygun görüldüğü takdirde kullanmaya özen gösterin. 


6 Ocak 2014 Pazartesi

Şiddet İçerikli Bilgisayar Oyunları Çocukları Olumsuz Etkiliyor

Oyun oynamak çocuk gelişiminin önemli bir parçasıdır. Çocuk oyun oynayarak geçirdiği süre içerisinde, kendini ifade etmeyi, çevresi ile iletişim kurmayı ve sosyal bir birey olmayı öğrenir.  Oyun, çocuklara büyüklerin dünyasına adım atma ve bu dünyayı tanıma imkanı verir. Oyun oynayan çocuk bir nevi gündelik işini yapmaktadır. Çünkü çocuklar oyunu son derece ciddi bir uğraş olarak görürler. 

Çocukların oyuncaklarla oynamaktan çok hoşlandıkları oyun  anlayışlarında 8 yaşından itibaren ciddi bir değişim görülmeye başlanır. Çocuklar, ilkokula başladıkları andan itibaren ödev araştırmak için bilgisayar başında daha fazla zaman geçirmeye başlarlar. Bilgisayar başında zaman geçirmek çocuğun çok hoşuna gider ve zamanla bilgisayar oyunları ve online oyunlara çok fazla ilgi duymaya başlar. Birçok evde internet erişimi de olduğu için çocuk bilgisayar oyunlarına özellikle de şiddet içerikli bilgisayar oyunlarına kolayca erişebilir hale gelmeye başlar. 

Ne yazık ki, şiddet içerikli bilgisayar oyunları çocukların gelişimini olumsuz etkiliyor. Şiddet oyunları oynayan çocuklar bu oyunların hayal ürünü olduğunu unutarak kendisini oyunun kahramanıymış gibi görmeye başlıyor. Çocuklarda ve ergenlerde davranış bozukluklarına neden olan şiddet içerikli oyunlar çocukların saldırgan davranışlar göstermesine ve ne yazık ki asosyal bir kişilik kazanmalarına neden oluyor. Yapılan araştırmalar şiddet içerikli oyun oynayan çocukların oynamayan çocuklara göre daha saldırgan olduğunu ortaya çıkarmıştır.


Çocuk, oynamış olduğu bilgisayar oyununda yer alan ana karakterin, tüm isteklerini şiddet göstererek elde ettiğini gördükçe, bu davranışı yani şiddetle isteklerini yerine getirmeyi kendi hayatında uygulama yolunu seçiyor. İsteklerini yerine getirmek isteyen çocuk, anne-babasına ve varsa kardeşine karşı agresif davranışlar göstermeye başlıyor. Bununla yetinmeyen çocuk, benzer davranışları sosyal hayatında da göstermeye başlıyor. Özellikle arkadaş ortamında saldırgan bir bireye dönüşen çocuk, arkadaşlarıyla sık sık kavga etmeye ve onlara fiziki olarak zarar vermeye  başlıyor. 

Şiddet içerikli bilgisayar oyunlarında karakterin ne kadar çok insan öldürürse ve ne kadar çok kan dökerse o kadar başarılı olduğunu gören çocuk şiddeti hayatının orta yerine koyuyor, kendini oyun karakteri ile özdeşleştirerek şiddeti savunma aracı haline getiriyor. 

Aileler, online oyun ve bilgisayar oyunlarının bir hayal dünyasından ibaret olduğunu çocuklara anlatmalıdır. Yaşadığımız yüzyılın teknoloji ve bilişim çağı olduğu düşünülürse bilgisayarları hayatımızdan tamamen çıkarmamız maalesef mümkün değildir. O nedenle çocukların bilgisayar oyunları ve internetten gelebilecek diğer tehlikelere karşı hem aile içinde hem de okullarda bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi  gerekmektedir.

Öncelikle, çocukların şiddet içerikli oyunlar oynamaması sağlanmalıdır. Bu tür oyunları oynamakta ısrar eden çocuklara, bunun sadece bir oyun olduğu, sanal hayatla gerçek hayatı kesinlikle  karıştırmaması gerektiği çok iyi anlatılmalıdır. Çocuklara şiddetin  zararlı yönleri ve olumsuzlukları hakkında bilgi vermek için yaşanmış şiddet olaylarından yararlanılabilir. Böylece, şiddetin hayatımızdan neler alıp götürdüğünü, çocuğun daha iyi kavraması sağlanabilir. 

Şiddet içerikli bilgisayar oyunlarına ilgi gösteren, sürekli bu tür şiddet oyunları oynayan, aile içinde ya da arkadaş ortamında sürekli saldırgan ve hırçın davranan, oynadığı oyunun etkisinde kalan ve arkadaşlarına şiddet uygulamaya başlayan bir çocuğun profesyonel yardım alması en doğrusudur.